Monday, September 3, 2012

bir eylul sabahi


Sunu anladim ki, gece nasil yatiyorsam gunduz o halde kalkiyorum. Gece dusunceliysem, gunduz kalktigimda da aklimdan gecen seyler ayni dusunceler, gece stress`liysem -her seyin kaynagi sitresss-  gunduz de stres seviyesinde zerre azalma olmuyor. Ya benim bedenim cok hassas, en kucuk degisimde hemen tepki veriyor, ya da herkes de bu boyle. Yine de ben sanirim fazla hassas grup`tayim. Su hassas kelimesi de uzerime yapisti kaldi. Hassas, ne olsa hassas, ne ula valla kendimi kuru temizlemeyle yikanabilen bi elbise gibi hisseder oldum. Ha o kadar hassas da degilimdir kaldi ki, cok guzel ince dusunulmus fesatliklarim da vardir, ama hayat onlarla guzel degil mi. En buyuk fesatligim da olsa olsa sinav sorusu soylememek falandir, ya da gizli gizli bak sen suna demek surda surda ise girmis haaa, hmmmmm demektir. Bunla ilgili de benim hayat kilavuzu yaptigim How I Met Your Mother dizisinde bir sahne var. Hepimizin bildigi uzere - bilmeyenler icin tekrar- ted, barney, robin, lilly ve marshall cok harika bes arkadastir. Aralarindan su sizmaz. Amma velakin, bir gun lilly ve marshall bebek beklediklerinin haberini verdiginde, herkes disindan mutlu olsa da, gulse, sevince kucaklassa dahi, icten ice hayatlarini sorgulamaya baslarlar, yani birinin guzel haberi bazen hayatimizdaki eksiklikleri daha buyuk sekilde gozumuze sokar. Iste der bak ati alan uskudari gecti, sen hala burda otur, coluk cocuk yapama emi Ted, bak millet neler yapiyor der. Sen de kendini kotu hissedersin. Bazi arkadaslar cikip diyor ki, aa olur mu oyle sey, arkadasin mutlulugu benim mutlulugum. Tamam ona itirazim yok. Ama insan dinamikleri var. Bu dunyanin her yaninda boyle. Hepimiz yeri gelir baskasini kiskaniriz, en yakin arkadasimizi, hatta kardesimizi bile. Bu gayet normal sanirim. Zaten, sonrasi onemli burda. Bu tur durumlar bize de bi nevi ayna tutar. Haydik bakalim madem oyle ben de artik biraz daha cok calisayim dersin. Bilmiyorum yoksa ben miyim tek kiskanc :P

Eylul sabahi, hava soguk, hava kasvetli, sakin, sessiz bir gun. Herkese iyi eyluller.

Sunday, September 2, 2012

guney cuceloglu

Kesinlikle ilham veren birisi. Elinde mukemmel otesi bir fotograf makinesi, tripod ile new york sokaklarinda dolasan, gorduklerini fotograflayan ustune de yazilar yazan birisi. Az once eksi sozluk okurken rastladim kendisine. Gercekten hem ilham verdi, bir yandan da ah be kardesim ben de buralardayim ama sen gibi sokaklarda gezip mukemmel fotolar cikarmisligim yok. Bol bol maclara gidip, elimdeki sony dijital makineyle ani fotografliyorum, iste o ani abuk subuk goz kapali isik yarim yamalak garip fotograflar seklinde olumsuzlestiriyorum. Ah be cucukoglu sabah sabah valla moralimi bozdun, ben degilmiyim zamaninda fotograf kurslarina giden, sonra da elinde o filmli makinelerle fotograflar ceken ve sonrasinda nasil olduysa her diger sey gibi onu da birakan. Peh peh. Sabah sabah, cucukoglu seni, zaten amcasi da dogan cucelogluymus, ee amcaya bak yigeni gor. Gayet normal.
Neyse ben sony`cigimle anlari olumsuzlestirmeye devam :)


Saturday, September 1, 2012

haluk levent

http://www.youtube.com/watch?feature=endscreen&NR=1&v=aSNxYBXQnkY

Hangimiz rock`a onla baslamadik ki? Ben basladim en azindan, hatta konserine de abimle gitmistim. Sene gecen sene, yok o kadar degil, yas 25 olduguna gore su an -esek kadar olmusum iyi mi-, yani tam 14 yasindaydim, belki de 13, abim, buyuk abim Haluk Levent konserine goturmustu beni. Hic unutulmuyor, abiyle, babayla, anneyle, ablayla yapilan seyler. Neyse, o gun eve geldigimde, tek hedefim vardi, haluk levent`in gitaristi gibi calabilmek. Bir kac hafta o gazla gittim sonra yollarda bulurum calsam yeter dedim ve biraktim :)

Saturday, August 18, 2012

konuk yazar - guest author

Evet daha once bahsettigim ama bir turlu yazilariyla aramiza katilmayan sahsiyet asagidaki karikaturdeki cocuklar gibi yasiyor. Yakin zamanda yazilarini da okumaniz dilegiyle. Tipini uc asagi bes yukari canlandirin gozunuzde, daha fazla tuyo isterseniz de yorum kismina yazarsiniz. Cok havalardayim, saniyorum ki 123423598 tane takipcisi var blogun :)


new york new york

Today, I went to new york city one more time. This is the tenth time or so. Every time i feel the same, i see the glory of the city and fall in love with it. The people, the spirit of the city, the parks it has, the ongoing nonstop gigs... New york city is like a woman that you can never give up. That you always want to see. Eventhough, you see the dirt on the streets, the crowd, the rush that people have or the crazy traffic, when you get back home, you feel like going back again as soon as possible. So, I call myself lucky since I breathed the air of this glorious city. I ve seen the all seasons of new york city.
Tonight I am going to listen the classical song which suits great on new york city. Frank Sinatra is singing.. New york new york!

http://www.youtube.com/watch?v=aqlJl1LfDP4

Friday, August 17, 2012

ogle seansinda sinema

Ameriaka`da en cok sevdigim seylerden birisi gunduz vakti sinemaya gitmek. Sebebi tamemen duygusal. Ucuz olmasi. Aksam ayni filme 12 dolar vermek yerine, gunduz seansinda girip 6 dolar  vermek cok daha keyifli. Hatta ayni filmi izleyenlere direkt sordugum soru, sen ne kadar verdin de bakalim oluyor. Aynisi ucakta`da yapiyorum. Bu gidisle bir dayak yiyebilirim. Soyle ki, en son istanbuldan new york`a gelirken, yaklasik bir sene once, yanimda oturana, sen kaca aldin bileti seklinde soru sorarak, bak gordun mu ben daha az odedim diye kendimi mutlu etmistim. Ise yariyor. Tabi ayni seyi karsi taraf icin soylemek mumkun degil. Oyle ki, ben 550 euro vermistim bilete, yanimdaki amca ise 900 euro :)))

Sinemaya geri donersem eger, amerikada eger vaktiniz musaitse tabi en iyisi sabah vakti gitmek filmlere. Sabah dedigim de 4 den onceye denk geliyor. Ha benim burda gittigim AMC sinemasi, saat 12 ye kadar 6 dolar ama connecticut, trumbull da bowtie sinemasinda saat 6 ya kadar 6 dolardi.

Wednesday, August 15, 2012

herhangi bir ayrilik

Bugune kadar hepimiz bi cok seyden ayrilmisizdir, irili ufakli. Ilkokulda sinif degisikliginde tembeller sinifina giden arkadasimizdan, emekli olan ogretmenimizden, yazin tatile gelip geri donen kuzenimizden -ki ben hic yasamadim anlatanlarin yalancisiyim-, bitirdigimiz kitaptan, hatta bitirmemek icin son sayfalari yavas yavas okudugumu bilirim, gerci cok da kitap kurdu degilim ama okuduklarimda hep bu hisse kapilmisimdir, sevgiliden, sehirden, liseden, universiteden, ulkeden, isten.. Bir suru ayrilik. Sevdigimiz seylerden ayrilirken huzunlenmek kadar dogal bir sey yok, bunda hemfikirim, peki sevmediklerimizden gun gelse de ayrilsam dediklerimizden de ayrilirken huzunlenmeyenimiz var mi?
Soyle bir guzel anilari aklindan gecirmeyen, ayrilirken acaba kalsam mi diye dusunmeyen var mi?

Ayrilik anini iple ceksek de, bitse de gitsek desek de, herhalde alismis olmanin verdigi huzur sebebiyle o ayrilik o kadar da kolay olmuyor, olamiyor. Bunu da how I met your mother`da cok guzel ozetlemisler. Sezon 6 bolum 20 yi izleyiniz efendim. I will remember you sarkisiyla beraber harika olmus bir bolum. Ayrilirken neden o an ayrilmaktan vazgeceriz sorusuna guzel bir cevap bulmuslar.

Sezon 6 bolum 20 :)